20.02.2009

Fornication Under Control of the King

az önce sevgili databeyzimiz imdb'den bakıp öğrendiğim kadarıyla, kişisel tarihimde tek başıma sinemaya gidişim 1988 yılına denk geliyormuş. hayır, elbette ki imdb'de kaba şimşek'in ilk kez sinemaya gittiği tarih diye bir şey yok. gittiğim filmin vizyona girdiği tarihe baktım. ama bana bunları açıklatmayın artık!! söylediklerimi birgün de bi kere de anlayın yahu!!! neyse işte, kişisel sinema tarihimde gittiğim ilk gerçek film rambo 3. hani rambo'nun hepimizi cihata çağırdığı film. yani orjinal dilinden dinleyip, yetişebildiğim kadar altyazısını okuyup, anlamaya çalıştığım bir film bu. neyse ki rambo pek konuşmayı sevmezdi; benim de altyazı peşinden koşma derdim olmamıştı. gerçek filmlere, kendi kendime gidişimin startını verdiğim bu filmden sonra hayatım bir müddet "74", "renk" ve "incirli" ekseninde geçti. bunlar benim evime en yakın sinemalardı. başka sinemalar da vardı evime yakın olan ama onlar daha spesifik konularda filmler oynatıyorlardı. çeşitlilik yoktu.

ilk o film esnasında mı şahit olmuştum tam hatırlamıyorum ama, o zamanlar fark ettim ülkemizdeki "küfüre duyarlı sikkafalı altyazı polisleri"ni. böyle bir güruh var. ne zaman ki filmde "fak" duyuyor, efendim "biç" duyuyor, hemen altyazıdan kontrolünü yapıp, "aha bak kahretsin yazdı ekiki kokuku" diye kafa ütülüyor. elbette ingilizceyi ilk öğrendiğimiz zamanlar biz de yaptık bunu. özellikle de köyden gelen kuzenlerime bunu yapmadığımı düşünmüyorsunuz heralde?! o zamanlar, o küçük beynimle bunun bir zeka, bir bilgi gösterisi olduğunu düşünüp şovumu yaptım. yaptım ama tadında da bıraktım lan! oysa ne acıdır ki hala görüyorum eşek kadar adamlar bu muhabbeti yaparak bir halt ettiğini zannediyor. hele cnbc-e ile birlikte hayatımıza iyice yerleşen, "orjinal dilinden film izlemek bir kültür göstergesidir" fikri bu işi daha dayanılmaz hale getirdi. acı çekiyorum ulan :((


ben bu arkadaşları anlamaya çalışıyorum ama olmuyor. diyelim ki bu ufacık bilgi kırıntısı ile bana ne kadar çok ingilizce bildiğini ispatlamaya çalışmıyor bu arkadaş. peki o zaman ne yapıyor? komiklik mi? anarşistliğini, kurallara isyanını, sansürün sanata vurulan bir darbe olduğunu mu anlatmaya çalışıyor? n'apıyor bu adam?! biri bana yardım etsin lütfen. anlamak istiyorum ben bu arkadaşları. üstelik sen nasıl hayatında "hay amına koyayım!" lafını "kahretsin" anlamında kullanıyorsan; o amerikalı da "fak" dediğinde gerçekten kahretsin demek istiyor lan bazen!!! sırf bu yüzden sinemaya gitmeyi bıraktım ben. çünkü şu muhabbete dayanamıyorum artık:

- bak fak dedi ama kahretsin yazdı altta ehe ehe
- hı?
- fak dedi, fak. yani sikmek demek. ama altyazıda kahretsin yazdı ehe ehe. çok komik yaaa bu yüzyılda hala böyle olması filan ehe ehe.

ya aslında sinemaya gitmeyi bırakmamın sebebi divx teknolojisiydi, yalan söyledim :(

5.02.2009

Gettolarda Bile Mohikan Var Olm

Türk lokumundan yer misin?
Bu rapstar’ın derbisi,
Ve de hiç kan akıtmaz mermisi,
Beni görebilecek misin abisi?




Ceza’dan bir dörtlük ile açmak istedim bu uzun olacak yazımı. Okumaktan şu an cayabilirsin. Valla bak. Sırf uzun olacağından değil, kişisel de bir yazı olacak. Dünya’yı kurtarmayacağım bu sefer. Bu konuda lütfen rahat ol, biliyorsun ki hayatta sormam “Okudun mu?” gibi sorular hahah. Ben derim “Red”, sen de “Yo”, Red! - Yo!, Red! - Yo! sflkjsdklfsdjklfsdjflk bilogumuz fevkalade ciddi ama dayanamadım güldüm artık üzgünüm süzgünüm biçare ve de düzgünüm a ha sağdan sola eller havaya , Travis ve Tyler ve Kaba Ve de Şimşek, eller havaya!!!!!!1 AYo bilog! Vi gon’ pağrti layk işşşo börfdey! Eet konumuz Rapstar!

Bırak açıklayayım bebeğim… Müzik benim için fantastik bir şeydir. Özel değildir aslında. Çözemediğim her şey kadar sıradandır. Çözemediğim için mutlu olduğum şeylerden biridir. Kıçı kırık bir nota dizisini ruhumun nasıl duyduğunu çözersem intihar etmem gerekir. Hayat son kalesini de yitirmiş olur. Ölmemi istemeyiz.

İlk kasedim Mustafa Topaloğlu, Oy Oy Emine. Hastasıydım. Takıp hem söyler, hem oynardım. Gülme sakın, “Mustafa Topaloğlu“ dediğin adam, şu yeryüzünde aynı dili konuştuğun tek Dada’dır. Ardından Michael Jackson geldi. Belki de bütün ciddi müzik tutkumun sebebi O’dur. Hala Michael Jackson ayarında bir şey dinlemiş değilim. Yerli ve Yabancı Pop ile büyürken, Nirvana sayesinde Grunge diye bir şeyin olduğunu öğrendik. Aramızdaki dinozorlara cıvık gelebilir ama, 83’lüyüm ben. Cobain demek ortaokul demek bizim için, “Pompalıyla intihar eden adam!” demek, kızların senden hoşlanması için olman gereken tip demek. Rock ile tanışmak, sonra Slayer’a kadar gidecek bir yola düşmek demek. IDM’e ulaşana kadar hatrı sayılır Techno, Drum’n Bass, Big Beat deneyimim de oldu tabii ki hahah. Eminim’e kayıtsız kalmanın mümkün olmadığı dönemlerde ona da kulak kabarttım. Rap ile Hip Hop arasındaki farkı öğrendim; uzaktan hepsi aynı geliyordu çünkü. Hala metal ile elektronika arasında ama Radiohead algısında “müzik”i çok seviyorum. Sadece dinleyebildiğim her boku aynı zamanda yemeye de çalışmıyorum artık. Bu çok rahat “kendimi bildim bileli” diyebileceğim süreçte, bir Rap’e sarmadım arkadaş. Hep uzaktan baktım. Bütün olayım Run DMC fanatikliğimle sınırlıdır yani. Yine de şu an Amerika mainstream piyasası ve Türkçe Rap underground arenası üzerine epey bir bilgiye sahibim. Çünkü benden 6 yaş küçük bir kardeşim var! Sadece ama sadece bir oda öteden Killa Hakan dinlediğim halde hala hayatta olduğum için çok şanslıyım.



Ceza’nın Rapstar’ına bir giriş yapıp geçmek lazım: Bu rap’çilerde bir “diss” olayı var, olay orada kopuyor. Diss dediğim işte birbirlerine laf atıyorlar. Yok seni mat ederim üstüne şahı çeyizine veririm, yok senin yaptığın rap atlı karoçaya biner (fena olmadı ha?) falan filan, sidik yarıştırmanın rap’çesine “diss” deniyor. Şu sıralar en büyük kitleler Ceza’cılar ve Sagopa’cılar. Sagopa Kajmer sevenler “Ceza sen git lolipop yala!!!11 Nerden geldiğini unutma!!!1 Underground değilsin!!!1” diyorlar (Ceza Rocco reklamında oynadığı için lolipop yalatıyorlar. Bir de sanırım Ceza’nın ilk solo albümünün prodüktörü Sagopa Kajmer’di, müzikleri onundu falan. Albümlerin dağıtımcısı Hammer Müzik ama Sagopa’nın stüdyosu Kuvvetmira’da kaydediliyordu albümler. Ceza’nın dahil olduğu ilk proje “Nefret” döneminde başlayan bir dostlukları söz konusu sanırım.). Fuat ve Ceza’nın kardeşi Ayben’in de olduğu, Sagopa Kajmer’in “Kuvvetmira” oluşumunda da vardı Ceza. Bence sonra egoları sığmamış bir klana ve kayışlar kopmuş. Ceza’cılar da “Sen önce playback’i bırak olmm, baba parası rap’çisi!!!1” diyorlar Sagopa’ya (Konserde playback yapan bir rapper da tuhaf hakikaten. “Baba parası” dedikleri de, Sagopa’nın varlıklı bir aileden gelmesi, parası neyse verip kendi stüdyosunu kurup bu işe girmiş sanırsam.), “İlahiyatçı değil rap’çi istiyoruz!!!1” diyenler de bol. Çember sakal falan, sözlerinde de bariz bir kayma var Sagopa’nın. Kişisel görüşümü soracak olursanız bence Sagopa Kajmer daha iyi söz yazıyor ama beni de aynı oranda bayıyor. Farsça da bildiği için böyle muammalı kelimeler kullanıyor, ağdalı eskimiş cümleler kurmayı seviyor. Dj kimliği olan Dj Mic Check ile son derece başarılı müzikler yapıyor (Rapstar’da cidden mükemmel iş çıkardığını düşünüyorum mesela) ama, kendine geldi mi bunu göremiyoruz, oldukça kötü bir yorumcu. Sözleri anlaşılmayacak kadar uzaktan dinlerseniz Sagopa Kajmer’i, sürekli aynı şarkının döndüğünü düşünmeniz olası. Nakaratların hepsi aynı ezgilerle söyleniyor falan. Her ne kadar söz konusu olan sözlere dayalı bir tür de olsa, benim için müzik esas; sözler bir enstrüman benim evrenimde. Bu açıdan Ceza benim gözümde Sagopa’dan birkaç gömlek üstün bir yerde. Ben Ceza’nın o komik sesini de seviyorum, bence çok yakışıyor müziğine. O Çözmüş yani kendini. Gençler birbirini yiyedursun, benim seçimim belli. Yollarını ayırmakta iyi etmişler.



Ceza’ya “satılmış” gibi binbir çirkin lafın edilmesine neden olan yönlerinden biri de, reklam filminde oynamasından da anlaşıldığı gibi, televizyona, yani mainstream’e son derece açık bir insan olması. Underground takılanların tersine, piyasayla çalışmayı seviyor. Konuk oluyor, iş ortaklığı yapıyor, çözüm ortaklığı yapıyor. Ben bunu açıkçası oldukça normal karşılıyorum. Müzik yapan bir insanın kendini daha geniş kitlelere duyurmayı istemesi gibi bir niyetinin olmasının nesi tuhaf? Yaptığı iş de iyi gayet. Sözlerinin hala yer altı felsefesi içinde şekillendiğini duyabiliyorum. Kendini bozmuş değil. Medcezir’den bu yana oldukça geliştirmiş kendini Ceza. Bir değişim söz konusuysa, optimizasyonunu arttırmasının neticesidir. Yapabileceği en iyi şeyi yapıyor. Sürekli Türkçe Rap’i tanıtmak istediğini söylüyor, bir hip-hop’çı gibi boş boş dolaşmıyor, sosyal kaygılı bir rap’çi imajı çiziyor. Bir ziyanı yok.

Son bombası da Star’da yayınlanan Rapstar! Klasik keşif yarışması işte, jüri var vesaire. Jüri’de Funky C var; DJ olarak. Sonra Ceza var tabii ki. Bir “popstar” olarak Sibel Tüzün de var. Programı izlemediyseniz şu anda, izlediyseniz ilk anda “Ne alaka?” demişsinizdir. Kendisi ilk bölümde mini etek giymişti, ikinci bölümde de sütyen giymedi. Birbirimizi kandırmayalım salakmışız gibi, televizyonun böyle enteresan dengeleri var. Neyse… Ardından Boys Anılar’a “Soytarılar!” deme suretiyle canlı yayında dayağı yiyen Fuat var hahah. Israrla hatırla(t)mak istiyorum:



Rap’in gerçek hayattaki yansıması, aslında biraz böyle bir şey. Şimdi bana da bir adam çıksa, abuk sabuk hareketler eşliğinde “soytarı, a haa” dese, iki adu bi taktak perfect çekerim. Kız arkadaşımla da paylaştım geçen gün, durakta bir rap’çi genç gördüm. Bembeyaz giyinmiş, kocaman Adidas’lar ayağında, üstündeki kostüm dökülüyor yani 3 fakire giysi çıkar o kadar bol, şapka yamuk. Şapkanın içinde -sanırım- bir bandana… Ölümüne bir cool’luk halinde elleri cebinde. Cebinde de, hani altında bir lowrider olsun, ne bileyim bok gibi paran olsun karı kızla ez tamam ama işte DSİ’nin önünde 14ES beklerken olmuyor pek. Türkiye’de bu açıdan zor bu iş. Bunların hepsini geçsen bile, benim gibi insanlar var. Ben rap yapan rapper görünce gülmeye başlıyorum mesela. Çok komik geliyor. Belki gerçekten komik değildir ama abuk sabuk bi ton adam “yov yov” diye dolaşınca gülüyorum ben. Bu programı da eğlenmek için izliyorum. O kadar kazma yarışmacıları var ki.



Öykü Serter’e de üzülüyoruz. Senelerdir bu formatlarda yuvarlanıyor. Bir üst level’a geçemedi gitti. Bak Ebru Akel’e! Hahah. Bari kendisini askıya asılmış gibi gösteren omuzlarının hakkını verip yüzmeye adasaydı hayatını, şu an bi Michael Phelps idi.

Dediğim gibi Ceza’nın Yerli Plaka’sını da çok severim “Yükselen ben değilim bak asansör / Şayet beni uçarken gördüysen senin gözün kör / Peşimde onlarca yalaka sahte post var / Eninde sonunda yalnız bırakan o dostlar” diyor, gayet güzel yazmış ama gelse bunu karşımda söylese istemeden gülerim. Rap önce bunu çözmeli, en büyük sorunu bu. Aslında kendileri de farkındalar, ciddi gözükerek bunu aşmaya çalışıyorlar ama daha komik oluyorlar. Ceza’ya tahammül etmeyi kolaylaştıran bi başka neden de müziklerini eğlenceli yapıp sözlerini yoğun tutması. The Smiths yapınca güzel Ceza yapınca kötü demek ikiyüzlülük olur. Fakat aynı adamın “Benim üstüme gelmeyin artık yeni bilim olacak hiphop (sdlkfjsldkfjlk) / Bunu görmezden geleceksen eksenin etrafında dön sen / Dengen bozulur sersem / Yere serilecek her flow’unuz aynen yengen / Televizyon dizi karakterleri mi adam edecek bizleri” diyerek televizyonda boy göstermesi ve kendinden soğutması söz konusu. Ciddiyet büyük sorun. Yani sen o programda “Eminem’i tahtından indirecek adamı çıkaracağız buradan!” desen ve bunu gerçekten çok ciddi desen, kendinden acayip emin olsan, ben yine gülerim.

Muhtemelen Ceza birkaç yıl sonra bu ilk bölümüyle tüm gün rating’lerde 28. olan fiyasko program hakkında “Oradan birilerinin çıkacağına hiç inanmadım. Sadece en yeteneksiz çocukları seçip herkesin yapabileceğini gösterip heveslendirmek, rap’i televizyona taşıyıp şarkılarımızı her hafta milyonlara ulaştırabilmek için kabul ettim.” diyecek. O güne kadar da ekranların en dandik yarışmalarından biri olarak ilk sezonunu çıkarabilirse ne mutlu.

O karanlık, yamuk çamuk, kullanışsız, iç kapayıcı iğrenç stüdyonun televizyondan nasıl göründüğüne hiç mi bakmıyorlar bilmiyorum. Hala şu her türlü canlı yayınlanan programın, stüdyosu ne kadar ferahsa ve iyi ışıklandırılmışsa o kadar tuttuğunu kavrayamadılar. Hayır çok zor bir şey de değil, tutan ve tutmayan programların ayrı ayrı ortak özelliklerini bir kağıda not alsan, çok rahat çıkarırsın bunu. Israrcı fakat yapımcılar.

“Rating kaygımız yok.” diyor sunucusundan jürisine herkes ama, her rap performansına miadını doldurmuş ya da türkübardan bir adım öteye geçememiş bir şarkıcı ekleyip düet yaptırmaktan da eksik kalmıyorlar. Geçen hafta bir çocuğun "Ağrı Dağın Eteği" ile rap yaptığını duydum ben. "Rap yarışması ama, her telden çalalım ki çocuklar programı izlerken anneleri babaları 'Ver ulan şu kumandayı piç!' deyip tepelerine binmesin." düşüncesi güttükleri açık. Gerçi buna ne kadar rap denir bilemiyorum:



Böyle saçma sapan bir şey Rapstar. Neresinden tutsan elinde kalıyor.

3.02.2009

Christian Bale'e Tapıyoruz. FFFFFUCK!

"I'm gonna fuckin' kick your fuckin' ass if you don't shut up for a second, alright?"